10 Temmuz 2007 Salı

Seçimler Yapmak

Yine mevsimler geçecek, yine yapraklar düşecek, giden sevgililer, geri dönmeyecek…Veya “Bakakalırız giden geminin ardından”.
Eskiden ayrılık sahneleri çok dramatik olurdu. İster tiren, ister vapur (Kara yolları o kadar gelişmemişti) ayrılanlar önce peronda birbirlerine sarılır, uzun süre ağlaşırdı. (Şimdiki nesiller ne doğana doğru-dürüst seviniyor, ne ölene doğru-dürüst ağlıyor. Bu gibi işleri çabucak geçiştiriyor. Sanki çok daha önemli işleri varmış gibi). Son kampana çalar, ayrılanlar birbirlerinden âdeta zorla kopar, yaşlı gözlerle kompartıman penceresine veya güvertenin ucuna kadar gelirler, oradan geride bıraktıklarına bakarak ağlamayı sürdürürlerdi.Sonra beyaz mendiller çıkar (Tercihen ipek) bu mendillere gözyaşları akıtılır, önce ağır ağır sonra telaşla sallanmaya başlardı. (Burada “Uzanıp giden o tren yolları” şarkısını hatırlayabilirsiniz).
(Mendiller sallanırdı. Kağıt mendil çıkalı bez mendil kayboldu. Artık gidenlerin ardından mendil sallamak da yok). Tâ ki gidenle kalan birbirlerini kaybedinceye kadar. Ayrılığın acısı o kadar güçlü idi ki; bazen ayrılanlar gerçekten kendilerini kaybederlerdi. O sebeple şöyle denilmiş: “Ölüm ile ayrılığı tartmışlar. Elli gram ağır gelmiş ayrılık”. Eski ayrılıklar niçin bu kadar yakıcı, kavurucu oluyordu acaba? Sevgilerin derinliğinden, hakikiliğinden, aşkların şiddetinden mi?
Yoksa o dönemlerdeki ulaşım ve iletişim imkânlarının yetersizliğinden mi? Hani gitmek var, dönmek şüpheli… Şimdiki nesiller hemen ikinci ihtimalin doğru olduğunu söyleyeceklerdir. Bu arkadaşlara:
“Men ta senin yanında hasretem sana” mısraını nasıl anlatacağız? Galiba anlatamayacağız. Konuşmamızın sonunda genç arkadaş: - Bırak ya! Adam psikopata bağlamış çakmadın mı, diyecek. Anlayışsız, duygusuz, bencil nesiller mi yetiştiriyoruz? Çocuklarımız bizi sevmiyor mu, arkadaşlarını sevmiyor mu? Sanmıyorum. Lakin hayatımıza maddî unsurların daha fazla ağırlık
koyduğunu, mutluluğun tüketimle sınırlandığını, bunun bir ideoloji, alışkanlık, hatta bağımlılık haline geldiğini söyleyebilirim. Böyle bir atmosferin içinde soluyoruz. “Soluyoruz” fiilini “solgunluk, rengini kaybetme” mânasına da alabilirsiniz. Markalı bir gözlük, bir ayakkabı, çıtayı yükseltirseniz bir araba, görkemli bir tören, bir seyahat, bir ev, hadi buna makamı ve elbette
parayı da katalım. Bunların karşısına koyacağımız bir çift gözyaşının ne kıymeti olabilir? İnsanlar hayatta yaptıkları seçimleri hangi ölçülere dayanarak yapıyor? Meslek, eş, arkadaş, giyim-kuşam, yeme-içme, eğlence; her gün her saat binlerce seçim yapıyoruz. Bu yolu değil ötekini tercih ediyoruz. Neden, en önemli sebep nedir?Herhalde “yaşam tarzı”dır. Seçimleri de artık “piyasalar” belirliyor desek “uçuk” bir yorum olur mu? Olmaz diyorum ben. Çünkü artık hayatımızda “yaşam tarzı piyasası” diye bir şey var. Bir dünyayı (hayatı) terk edip, ondan ayrılarak, ötekine koştuğumuzda; bir ayrılık acısı, bir burukluk, bir gözyaşı yok artık. Bir heyecan, gözü kapalı bir arzu, adam hizasına girmiş olmanın tatmini var.
“Yaşam tarzı piyasası” her ne kadar, baş örtmede, mayoda, parti tercihinde falan farklılık gösterse bile, son hesaplaşmada herkes şurada birleşiyor: Plazma TV, Klima, DVD player, termostatik duş, ikiz yatak, fitness center, jakuzi, SPA, buhar odası, havuz, kreş, tenis kortu, bilardo, bowling, internet cafe, brokoli, kahve ve dondurma çeşitleri, kozmetik, moda. Piyasaya sunulmuş ve sunulmakta olan binlerce mal, söz, kavram vesaire. Dünyanın en ücra köşesinde de bu “tek yol” bulunuyor. Tek yolu tek yol yapan zihniyet inançların, seçimlerin, mücadelenin, barışın, savaşın, ideolojinin, ayrılığın, birleşmenin, sevgilerin, aşkın, mâna dünyasına ait her unsurun üzerine kendi şalını örtmüştür. Seçim neredeyse mânasını kaybetmiştir. Ayrılık gündemden düşmüştür. İlkelerin önemi kalmamıştır. Görüntü bizi esir almıştır. Hayat “görüntüden” ibaret kalmıştır. Bunu savunan filozoflar çoğalmıştır. Bende size bu yazıda bir propaganda yaptım. Sizi yönlendirmeye çalıştım. Oyunuzu ona göre verin diyorum.
Çare-sizsiniz.

1 yorum:

:)Can dedi ki...

mimlendin...
bir oyun oynuyoruz ve benim kokularım yazısıyla davet edildin. Yazıya davetimle icabetini bekliyorum.. uzun süredir paslanmış kaleminin pasını açabilmek umudum var
:)Can